ESKİ HACILAR İNSANININ MİZACI
KİMSENİN AYIBINI, SUÇUNU ARAŞTIRIP İFŞA ETMEYEN, HATTA GAMMAZCILARI DA HİÇ SEVMEYEN, İŞLERİNİ HAKKIYLA YAPAN, RUHEN VE BEDENEN SERT MİZAÇLI, SAĞLAM YAPILI, İŞLERİNDE GÜÇLERİNDE İNSANLARDI.
Şimdi dünya çapında fabrikaları, işletmeleri, hayır kurumları olan halkımın büyük çoğunluğunun babaları, dedeleri o zamanlar çiftçilik, amelelik, taş işçiliği, çerçilik, hayvancılık ve bir kısmı da daha başka işler yaparak geçimlerini temin etmekte idiler. Şehirli halk, bağ ve bahçelerinde, özellikle dürüstlüklerine ve mertliklerine güvendikleri, onurlarına çok düşkün olan Hacılar halkını çalıştırıyorlardı. 1930’lara kadar bu yaşam biçimi devam etmekte iken buna bir de halı ve bez dokumacılığı eklendi.
Halkımın içinden zaman zaman yaramaz insanlar çıksa da hakikaten onurlarına düşkün insanlardı. Çünkü birçoğunun, bu çok magrur duruşlu yüce dağın yamaçlarına sığınmalarının bir nedeni de onurlarını muhafaza etmek içindi. Ağa koltuğu gibi dağ koltuğu da her zaman ve tıpkı Erciyes gibi dik duruşlarını korumaya yardım edecekti. Şehirli halkın, işlerinde daha çok onları çalıştırmaları da bu yüzdendi, zira onlar kimsenin kadınına kızına kem gözle bakmayan, kimsenin ayıbını, suçunu araştırıp ifşa etmeyen, hatta gammazcıları da hiç sevmeyen, işlerini hakkıyla yapan, ruhen ve bedenen sert mizaçlı, sağlam yapılı, işlerinde güçlerinde insanlardı. Buna pek çok örnekten biri, ilk belediye başkanlarımdan olan Hasan Hüseyin Kilci’nin, bağ evlerine komşu Ermeni ve Yahudi ailelerin kadınına ve kızına yan gözle bakanlara silahla karşı koymasıydı. Ermeniler arasında onun bu davranışı o kadar büyük bir takdir toplar ki, Balkan harbine katılan Karadamak Mustafa Çavuş’la Hasan Hüseyin Kilci, harp dönüşü İstanbul’a yerleşmiş olan bu aileleri ziyaret etmek isterler. Ermeni ve Yahudi aileler onları misafir etme yarışına girerler, paylaşamazlar ve nihayet sıra ile misafir etmeye karar verirler.
Bir başka örnek de Hacılar’ın o zamanki zenginlerinden biri, Müdür Ağalardan eski İstanbul Bankası müdürü Orhan Balaban’ın amcası Asım Balaban’ın, Kayseri Kapalı Çarşı’dan geçerken bazı esnafın, bir köylüyü “Göne basıyorsuuun!” diye alaya aldıklarını görmesi ve bıçağını çıkarıp bu aşağılayıcı davranışta bulunanlara derslerini vermiş olmasıdır. Benim halkım asla aşağılanmaya tahammül edemediği gibi başkalarının aşağılanmasına da tahammül edemeyen bir seciyeye sahip.
Sır saklayan, gammazcıları sevmeyen, kendilerine sığınanlara asla ihanet etmeyen insanlardı benim halkım. Öyle ki, daha sonraki zamanlarda idamla yargılanacak olan devrimci gençler (Deniz Gezmiş, Mahir Çayan…) kendilerine sığınınca Beğendik-Sakar bağlarında, durumdan haberdar bazı aileler bir hafta kadar onları korumuşlardır. Onlardan tamamen farklı bir anlayışa sahip olan Mükremin Aysu kaldıkları bağ evine birkaç sefer yemek götürmüştü.
Farklı, başka bir örnek de Tütüncü Bey türküsünün yakılmasına neden olan olaydır. Tütüncünün damadı Çerkez Mahmut’un saklandığı yeri söyleyerek jandarmalar tarafından öldürülmesine sebep olan adamın boynuna kerpiç bağlayıp köyünuğrunda dolaştırmışlardır. Gammazcı adam, yaptığı şeyin çok kötü olduğunu anlamış, bu utançla daha fazla Hacılar’da kalamayıp ailesiyle birlikte başka bir şehre göç etmiştir.
PROF DR :ALİ ÇAVUŞOĞLU, BÜYÜK DAĞIN SIRRI