MEHMET ÖZBEK (HACILAR MÜFTÜSÜ)
Köşe Yazarı
MEHMET ÖZBEK (HACILAR MÜFTÜSÜ)
 

İMAN BÜTÜNLÜĞÜ

Müslüman bir şahsiyeti tahlil ettiğimizde şu dört madde karşımıza çıkmaktadır.-İman-İbadet-Muamelat-AhlâkMüslümanın imanı sağlam olmalıdır. “Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran, 85) şeklindeki ayet, bizden İslam içinde bir bütünlük istemektedir.Bu durumda Müslümanca bir iman...Müslümanca bir ibadet ..Müslümanca bir muamelat, Müslümanca bir ahlâktan söz ediyoruz.Hemen ifade etmek gerekir ki: Her bir maddenin içinin “Müslümanca” dolup dolmadığı önemlidir. Yine her bir madde “Müslümanca” kaydını ifade ettiğimize göre, iman ibadetle, muamelatla, ahlâkla ilgilidir, ahlâk ya da muamelat da ibadetle, imanla ilgilidir.Şüphesiz işin başında iman var. “Ben, beni yaratan bir Kudret'e inanıyorum” diyoruz. Ardından o kudretin bütün ilahi vasıflarını sayıyoruz. Yaratandır, hayat verendir, hayatı alandır, yarın yargılayacak olandır, nasıl bir varlık olmamız hususunda kural koyandır vs.Sonra ibadet geliyor. Günde beş vakit “Ancak Sana ibadet eder, ancak Sen'den yardım dileriz” diyoruz . O'nun rahmetinden mahrum olmaktan korkuyoruz hatırlıyoruz. İman ve İbadet, kişinin Allah Teala ile ilişkisini ilgilendirir.Onun için Yaradan (c.c.) bizi “İmanın kalblere nüfuz edebileceği bir olgunluğa davet ediyor. “İman ettik” dersiniz, Allah Teala “İman etmediniz, sadece İslam dairesine girdik' deyin, çünkü henüz iman kalblerinize nüfuz etmedi” diye ikaz ediyor. Müslüman, Allah Teala'ya teslim olan ve itirazsız ve pazarlıksız İslam'a teslim olan insandır. Biz de Müslümanız hamdolsun ve bizim hayatımız İslâm merkezlidir.Bu dini reddeden, bu dini küçümseyen, bu dini yok sayan her inanç, her ilke, her davranış biçimi, her ahlak ve terbiye değeri ve her yaşam biçimini kesinlikle reddederiz. Şu veya bu sebeple İslam'ı bir bütün halinde yaşayamadığımız hallerde bile, en azından inanç bazında içimizde bu böyledir.Bizim bütün inancımız, ibadetimiz, ahlakımız, sosyal, siyasal ve ekonomik kanaat ve kanunlarımız, hiç kuşkusuz önce dinimizden doğar. Allah Teala, Kitab'ında, “İman”ı ve “Salih amel”i pek çok ayette yanyana zikretmiş, ayrıca salih amelin ölçülerini bildirmiş, seçip gönderdiği Elçisi de, Kitab'ın içindeki “Hayat”ı bütün zamanlara örnek olacak bir “İdeal insan” boyutunda ortaya koymuş.Onu “Yüce bir ahlâk sahibi” diye niteleyerek, O'nun “Güzel örnekliği”ni bildirerek, “Müslümanca insan ilişkileri”nin temel çerçevesini ortaya koymuş.İşin aslına bakıldığında “Müslümanca bir şuur, bilinç, farketme hassasiyeti” devrede olabildiği takdirde, en ince teferruatına kadar bütün hayatı islama göre yaşamak mümkündür.Bunun adı “Allah'ı görüyormuş gibi yaşamak” tır. Allah'ın yaratış gayesinin farkında olmak ve O'nun huzuruna varıp savunulacak bir hayat kitabı oluşturmaktır. “Kedinin açlıktan ölmesine göz yummamak, tarlayı ateşe verirken karıncaları yakmamak” gibi bir hassasiyet oluşursa, “insana zulüm” semtinize yaklaşmaz. “Abdestte bile israf olabilir” gibi insanlığın ortak varlıklarına yönelik bir tüketim bilinci oluşursa, yeri göğü, hoyratça tüketmeyiz.Bunların hepsi muamelattır, ahlâktır. Bunların hepsi iman ve ibadetle iç içedir. Namazdan çıkıp, sokağı kirleten insan, namazını da test etmelidir.“İnandım” dedikten sonra, çalıştırdığı işçinin kul hakkını çiğneyen insan, ya da zekat verirken fakirin hakkından çalan insan, “Ahirete iman”ına bir kere daha bakmalıdır. İman bir hayat tercihidir. Yaratan tarafından nasıl bir hayat isteniyorsa onun farkında olmak ve onu yaşamaya gayret etmektir. Seküler zihniyet, imanla hayatı ayırmayı telkin ediyor. İnanacaksan inan, ama dünya hayatını keyfince yaşa, diyor. Böyle bir yaklaşım zaman içinde inancı da aşındırıyor ve inanç nerede ise sözde kalıyor.Yaratan'ın bizden nasıl bir hayat istediğini bilmemek, İslam'ın hayatımızdaki alanını daraltıyor. Başka ölçülere göre yaşarken “Hâlâ Müslüman kaldığımızı” düşünmeye başlıyoruz. Bunun tedavisi, hayatımızın bütün alanlarına ilişkin dini bilgileri öğrenmektir.İslam'a göre düzenlenmeyen bir sosyal yapı içinde her islami ölçüyü yaşamak için mücadele vermek zorunda kalıyoruz. Bunun en büyük tehlikesi, “Yaşamamaya gerekçe üretmeye yönelmek ve İslam'ın bu çağda bu kadar yaşanabileceğine ikna edilmek”tir.Buradan Yaratanımızın ilahi ikazına dönmek gerekiyor. Rabbimiz uyarıyor: “İman ettik demekle bırakılıvermek” yok.Güçlü bir imtihan var. Sıkıntılara karşı direnç gösterebilme gücümüz sınanacaktır. Bu sebeple diyoruz ki ahirette büyük muhakemeden yüz akı ile çıkabilmek, dünyada yüz akını hak etmekle mümkündür.
Ekleme Tarihi: 12 Haziran 2017 - Pazartesi
MEHMET ÖZBEK (HACILAR MÜFTÜSÜ)

İMAN BÜTÜNLÜĞÜ

Müslüman bir şahsiyeti tahlil ettiğimizde şu dört madde karşımıza çıkmaktadır.
-İman-İbadet-Muamelat-Ahlâk
Müslümanın imanı sağlam olmalıdır. “Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran, 85) şeklindeki ayet, bizden İslam içinde bir bütünlük istemektedir.
Bu durumda Müslümanca bir iman...Müslümanca bir ibadet ..Müslümanca bir muamelat, Müslümanca bir ahlâktan söz ediyoruz.
Hemen ifade etmek gerekir ki: Her bir maddenin içinin “Müslümanca” dolup dolmadığı önemlidir. Yine her bir madde “Müslümanca” kaydını ifade ettiğimize göre, iman ibadetle, muamelatla, ahlâkla ilgilidir, ahlâk ya da muamelat da ibadetle, imanla ilgilidir.
Şüphesiz işin başında iman var. “Ben, beni yaratan bir Kudret'e inanıyorum” diyoruz. Ardından o kudretin bütün ilahi vasıflarını sayıyoruz. Yaratandır, hayat verendir, hayatı alandır, yarın yargılayacak olandır, nasıl bir varlık olmamız hususunda kural koyandır vs.
Sonra ibadet geliyor. Günde beş vakit “Ancak Sana ibadet eder, ancak Sen'den yardım dileriz” diyoruz . O'nun rahmetinden mahrum olmaktan korkuyoruz hatırlıyoruz. İman ve İbadet, kişinin Allah Teala ile ilişkisini ilgilendirir.
Onun için Yaradan (c.c.) bizi “İmanın kalblere nüfuz edebileceği bir olgunluğa davet ediyor. “İman ettik” dersiniz, Allah Teala “İman etmediniz, sadece İslam dairesine girdik' deyin, çünkü henüz iman kalblerinize nüfuz etmedi” diye ikaz ediyor.
Müslüman, Allah Teala'ya teslim olan ve itirazsız ve pazarlıksız İslam'a teslim olan insandır. Biz de Müslümanız hamdolsun ve bizim hayatımız İslâm merkezlidir.
Bu dini reddeden, bu dini küçümseyen, bu dini yok sayan her inanç, her ilke, her davranış biçimi, her ahlak ve terbiye değeri ve her yaşam biçimini kesinlikle reddederiz. Şu veya bu sebeple İslam'ı bir bütün halinde yaşayamadığımız hallerde bile, en azından inanç bazında içimizde bu böyledir.
Bizim bütün inancımız, ibadetimiz, ahlakımız, sosyal, siyasal ve ekonomik kanaat ve kanunlarımız, hiç kuşkusuz önce dinimizden doğar.
Allah Teala, Kitab'ında, “İman”ı ve “Salih amel”i pek çok ayette yanyana zikretmiş, ayrıca salih amelin ölçülerini bildirmiş, seçip gönderdiği Elçisi de, Kitab'ın içindeki “Hayat”ı bütün zamanlara örnek olacak bir “İdeal insan” boyutunda ortaya koymuş.
Onu “Yüce bir ahlâk sahibi” diye niteleyerek, O'nun “Güzel örnekliği”ni bildirerek, “Müslümanca insan ilişkileri”nin temel çerçevesini ortaya koymuş.
İşin aslına bakıldığında “Müslümanca bir şuur, bilinç, farketme hassasiyeti” devrede olabildiği takdirde, en ince teferruatına kadar bütün hayatı islama göre yaşamak mümkündür.
Bunun adı “Allah'ı görüyormuş gibi yaşamak” tır. Allah'ın yaratış gayesinin farkında olmak ve O'nun huzuruna varıp savunulacak bir hayat kitabı oluşturmaktır.
“Kedinin açlıktan ölmesine göz yummamak, tarlayı ateşe verirken karıncaları yakmamak” gibi bir hassasiyet oluşursa, “insana zulüm” semtinize yaklaşmaz. “Abdestte bile israf olabilir” gibi insanlığın ortak varlıklarına yönelik bir tüketim bilinci oluşursa, yeri göğü, hoyratça tüketmeyiz.
Bunların hepsi muamelattır, ahlâktır. Bunların hepsi iman ve ibadetle iç içedir. Namazdan çıkıp, sokağı kirleten insan, namazını da test etmelidir.
“İnandım” dedikten sonra, çalıştırdığı işçinin kul hakkını çiğneyen insan, ya da zekat verirken fakirin hakkından çalan insan, “Ahirete iman”ına bir kere daha bakmalıdır.
İman bir hayat tercihidir. Yaratan tarafından nasıl bir hayat isteniyorsa onun farkında olmak ve onu yaşamaya gayret etmektir. Seküler zihniyet, imanla hayatı ayırmayı telkin ediyor. İnanacaksan inan, ama dünya hayatını keyfince yaşa, diyor. Böyle bir yaklaşım zaman içinde inancı da aşındırıyor ve inanç nerede ise sözde kalıyor.
Yaratan'ın bizden nasıl bir hayat istediğini bilmemek, İslam'ın hayatımızdaki alanını daraltıyor. Başka ölçülere göre yaşarken “Hâlâ Müslüman kaldığımızı” düşünmeye başlıyoruz. Bunun tedavisi, hayatımızın bütün alanlarına ilişkin dini bilgileri öğrenmektir.
İslam'a göre düzenlenmeyen bir sosyal yapı içinde her islami ölçüyü yaşamak için mücadele vermek zorunda kalıyoruz. Bunun en büyük tehlikesi, “Yaşamamaya gerekçe üretmeye yönelmek ve İslam'ın bu çağda bu kadar yaşanabileceğine ikna edilmek”tir.
Buradan Yaratanımızın ilahi ikazına dönmek gerekiyor. Rabbimiz uyarıyor: “İman ettik demekle bırakılıvermek” yok.
Güçlü bir imtihan var. Sıkıntılara karşı direnç gösterebilme gücümüz sınanacaktır. Bu sebeple diyoruz ki ahirette büyük muhakemeden yüz akı ile çıkabilmek, dünyada yüz akını hak etmekle mümkündür.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hacilarhabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.