ŞÜKRÜ SELİM AVCI
Köşe Yazarı
ŞÜKRÜ SELİM AVCI
 

PEYGAMBERİMİZİN ANNEMDEN SONRA ANNEMDİR DEDİĞİ FÂTIMA BİNT ESED

Hamd alemlerin rabbi olan Allah'a, salât ve selam O'nun muazzez Peygamberinin üzerine olsun. Kıymetli kardeşlerim Bu yazımda sizlere asr-ı saâdetten bir kesit sunmak istiyorum. Peygamber Efendimizin (a.s.) hayatında kendi öz annesinin dışında "annemden sonraki annem" diye hitap ettiği bazı hanımefendiler vardır. Malumunuz Hz. Peygamber'in öz annesi altı yaşındayken kaybettiği biricik Hz. Âmine'dir. Çok küçük yaşta biricik annesini kaybeden Efendimiz (a.s.) annesinin vefatından sonra bazı kimseleri annesi yerinde görmüştür. Annemden sonraki annem dediği kişilerin kimler olduğuna bakacak olursak bunların ilki Ümmü Eymen ismindeki siyahi bir hanımefendidir. Ümmü Eymen, Âmine annemizin hizmetinde bulunmuş yine vefatı esnasında da yanında bulunan bir kişidir. Efendimiz' in (a.s.) Peygamberliğini görmüş, Efendimizin vefatından sonra da bir müddet yaşamıştır. Efendimizin bu şekilde hitap ettiği hanımlardan biriside süt annesi Hâlime Hatundur. Efendimiz dört yaşına kadar Hâlime Hatunun yanında kalmıştır. Hâlime Hatun, Sevgili Peygamberimizi kendi çocuklarından ayırmadan büyütmüş ve daha sonrada Peygamberimize iman edenlerden olmuştur. Birde Ebû Leheb'in câriyesi Süveybe Hatun vardır. Efendimiz Süveybe Hatuna da çok muhabbet beslemiş ve bu şekilde hitap etmiştir. Kâinatın güneşi Sevgili Peygamberimizin neredeyse yüzüne bakmaya doyamadığı, konuşmaya kıyamadığı “Ümmü Ebîha” babasının annesi diye hitap ettiği, neslinin kendisinden devam ettiği biricik kızı, Hz. Ali'nin eşi, Hasan ve Hüseyin'in annesi Fâtıma'sı vardır. Efendimiz Hz. Fâtıma'ya "Babasının annesi" diye hitap ederdi. Bu kısımda kendi annesi ile birlikte beş hanımefendiye annem diye hitap ettiğini gördük. Bu yazımın asıl konusu olan ve bu hanımefendilerin altıncısı Fâtıma binti Esed annemizden bahsetmek istiyorum. Kıymetli kardeşlerim Efendimiz (a.s.) anne karnındayken babası Abdullah vefat etmiş, altı yaşlarındayken Ebva adlı bir köyde annesini kaybetmişti. Efendimiz dedesi Abdülmuttalib'in yanında kalmaya başlamıştı. Babadan yetim, anneden öksüz bir halde sekiz yaşında dedesi de dünyasını değiştirmişti. Efendimizi babadan, anneden, dededen mahrum kalmış bir halde dokuz amcasından birine verecekti. Bu amcaların içerisinde varlıklı olanlar, durumu iyi olanlar vardı ama durumu en zayıf olana Ebû Tâlib'e verdiler. Bunun iki sebebi vardır. Birinci sebep Ebû Tâlib fakir de olsa şefkatli ve merhametli bir adamdı. İkinci sebep ise Ebû Tâlib'in eşi Fâtıma binti Esed, merhametli ve şefkatli bir kadındı. Ebû Tâlib'in himayesine verilen varlık nûru Efendimiz, Fâtıma binti Esed'in ellerinde onun sıcak, yakın alâkasıyla, şefkat ve sevgi dolu nazarlarıyla büyümüştür. Bu mübarek kadın inci tanesi bu yetime annesini aratmayacak tarzda candan hizmet etmiş, şefkat ve merhamet nazarlarını üzerinden eksik etmemiştir. Efendimiz O'nun hakkında: “O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce benim karnımı doyururdu. Saçımı başımı tarar bir anne şefkati sıcaklığını benden esirgemezdi” buyurmuştur. Sevgili Peygamberimiz yirmi beş yaşında Hz. Hatice annemizle evleninceye kadar amcası Ebû Tâlib'in evinde kaldı. Daha sonra Ebû Tâlib hüzün yılı denilen bir zaman da vefat etti. Fâtıma binti Esed uzun yaşadı ve sonraki yıllarda Efendimize iman etti. Diğer Müslümanlar gibi Medine'ye hicret etti. Allah yolunda muhâcir olma saâdetini elde eden bu mübarek kadının birazda akıbetinden bahsetmek istiyorum. Efendimiz sürekli ilgi gösterir, ziyaretine gider, imkân varsa hediyeler götürür, halini hatırını sorar ve kendisine "O benim annemden sonra annemdir" diye hitap ederdi. Bir zaman geldi Fâtıma binti Esed hastalandı, durumu ağırlaştı. Efendimiz (a.s.) Hz. Ali'ye: “Ali annenin durumunda bir değişiklik olursa mutlaka bana haber ver dedi.” Efendimizin bu sözü üzerine bir gün Hz. Ali (r.a.) geldi: “Ya Rasulallah, Annemi kaybettik, annem dünyasını değiştirdi” dedi. Vefat haberini alan Efendimiz çok üzülmüş, ağlamış, bugün annem vefat etti, diyerek acısını ifade etmişti. İki Cihan Güneşi Efendimiz bir vefakârlık örneği olarak o gün sırtından gömleğini çıkarıp Hz. Ali'ye (r.a.) verdi. Annesine kefen yapılmasını istedi. Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Son bir sevgi işareti ve iltifat olarak kabrine indi ve yanı üzerine biraz uzandı. (Hâkim, Müstedrek, III,108) Bundan sonrasını gelin Hz. Ömer'den dinleyelim. Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: “Kabristanlığa gittik, Efendimiz kimseyi beklemeden hemen kendisi kabrin içine girdi biz yukarıda bekliyoruz ama kabirden konuşma sesleri gelmeye başladı. Kabirde de Efendimizden başka kimse yoktu. İçerden fısıl fısıl konuşma sesleri geliyordu. Hz. Peygamber kabirde konuştuktan bir müddet sonra Hz. Ali'yi çağırmak için başını kaldırıldı o esnada gözleri semaya doğru dikildi ve Efendimiz gülümsemeye başladı. Hz. Peygamberin çok hüzünlü, üzüntülü bir anıydı. Ama Efendimiz (a.s.) gülümsüyordu. Cenazeyi defnettik, kabri kapattık, kabirden dönerken dedim ki: Ya Resulallah! başka cenazeler de yapmadığınız üç şeyi bu cenazede yaptığınız. Hz. Peygamber: “Ne yaptım Ey Ömer” buyurunca. Hz. Ömer (r.a.): “Birinci olarak elbisenizi kefen olarak kullanılsın diye verdiniz.” Efendimiz (s.a.): “O'nun benim üzerimde çok emeği var, belki Rabbim Peygamberin vücudunu bürüyen elbiseyi anneme şefaat etmede vesile kılar, rahmet etmede vesile kılar ümidiyle verdim” buyuruyor. Hz. Ömer (r.a.): Peki Ya Rasulallah! Kabristanlığa gittiğimizde kabre girdiniz, sanki birisiyle konuşuyor gibi aşağıdan sesler geldi. Konuştunuz mu, bir şey mi okudunuz? Deyince. Efendimiz: “Evet, Münker ve Nekir aşağıda bekliyordu onlara annemi anlattım. Annemden sonraki annemi, sekiz yaşından yirmi beş yaşına kadar beni öz çocuklarından ayırmadığını, bana yetimliğimi hissettirmediğini, Müslüman olduğuna, güzel bir hanımefendi olduğuna şahitlik yaptım” diyor. Hz. Ömer: Ya Resulallah! Peki Ali'yi çağırmak üzere başını yukarıya kaldırınca yüzünüz gülmeye başladı. Yani böyle acılı bir anda gülümsemeni de anlayamadım deyince. Hz. Peygamber (a.s.): “Evet, Ali'yi çağırmak üzere başımı göğe kaldırdım. Bir de ne göreyim, Sema binlerce melekle doluydu. Binlerce melek hazır bulunmuşlardı. Cebrail (a.s.): Fâtıma'nın cenazesinde hazır bulunmak için yetmiş bin melekle geldik deyince mutlu oldum, tebessüm ettim” buyuruyor. Hz. Ömer (r.a.) gibi diğer ashâb-ı kiram da o güne kadar böyle bir şey görmemişlerdi. Merakla Efendimize: “Ya Resûlallah! Sizin bu kadına yaptığınızı başka hiçbir kimseye yapar iken görmedik” dediler. Fahr-i Kâinat Efendimiz ashâbının merakını gidermek üzere şöyle cevap verdi: “O benim annemden sonra annemdi. Amcam Ebû Tâlib'ten sonra, bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır. Ona Cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatı kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir müddet kabrinde uzandım.” (İbn Abdi'l-Berr, el-İstiab, c. 1, s. 369-370) Hz. Fâtıma binti Esed'in (r.anhâ) kabri üzerine toprak atıldıktan sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz sevgili annesi için şu duâyı yaptı: “Allah sana merhamet etsin ve seni hayırla mükâfatlandırsın. Anneciğim! Allah sana rahmet etsin. Annemden sonra bana annelik yaptın. Kendin aç kalır beni doyururdun. Kendin giymez beni giydirirdin. En iyi nimetleri kendin yemez bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızası için ve âhiret yurdunu umarak yapardın. Allah ki, dirilten ve öldürendir. O hiç ölmeyendir. Devamlı diri olandır O. Ey Allahım! Annem Fâtıma binti Esed'i affet. Kabrini genişlet. Ben Resûlünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için duâmı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan yüce Rabbim!”
Ekleme Tarihi: 31 Mayıs 2021 - Pazartesi
ŞÜKRÜ SELİM AVCI

PEYGAMBERİMİZİN ANNEMDEN SONRA ANNEMDİR DEDİĞİ FÂTIMA BİNT ESED

Hamd alemlerin rabbi olan Allah'a, salât ve selam O'nun muazzez Peygamberinin üzerine olsun.
Kıymetli kardeşlerim
Bu yazımda sizlere asr-ı saâdetten bir kesit sunmak istiyorum. Peygamber Efendimizin (a.s.) hayatında kendi öz annesinin dışında "annemden sonraki annem" diye hitap ettiği bazı hanımefendiler vardır. Malumunuz Hz. Peygamber'in öz annesi altı yaşındayken kaybettiği biricik Hz. Âmine'dir. Çok küçük yaşta biricik annesini kaybeden Efendimiz (a.s.) annesinin vefatından sonra bazı kimseleri annesi yerinde görmüştür. Annemden sonraki annem dediği kişilerin kimler olduğuna bakacak olursak bunların ilki Ümmü Eymen ismindeki siyahi bir hanımefendidir. Ümmü Eymen, Âmine annemizin hizmetinde bulunmuş yine vefatı esnasında da yanında bulunan bir kişidir. Efendimiz' in (a.s.) Peygamberliğini görmüş, Efendimizin vefatından sonra da bir müddet yaşamıştır. Efendimizin bu şekilde hitap ettiği hanımlardan biriside süt annesi Hâlime Hatundur. Efendimiz dört yaşına kadar Hâlime Hatunun yanında kalmıştır. Hâlime Hatun, Sevgili Peygamberimizi kendi çocuklarından ayırmadan büyütmüş ve daha sonrada Peygamberimize iman edenlerden olmuştur. Birde Ebû Leheb'in câriyesi Süveybe Hatun vardır. Efendimiz Süveybe Hatuna da çok muhabbet beslemiş ve bu şekilde hitap etmiştir.
Kâinatın güneşi Sevgili Peygamberimizin neredeyse yüzüne bakmaya doyamadığı, konuşmaya kıyamadığı “Ümmü Ebîha” babasının annesi diye hitap ettiği, neslinin kendisinden devam ettiği biricik kızı, Hz. Ali'nin eşi, Hasan ve Hüseyin'in annesi Fâtıma'sı vardır. Efendimiz Hz. Fâtıma'ya "Babasının annesi" diye hitap ederdi. Bu kısımda kendi annesi ile birlikte beş hanımefendiye annem diye hitap ettiğini gördük. Bu yazımın asıl konusu olan ve bu hanımefendilerin altıncısı Fâtıma binti Esed annemizden bahsetmek istiyorum.
Kıymetli kardeşlerim
Efendimiz (a.s.) anne karnındayken babası Abdullah vefat etmiş, altı yaşlarındayken Ebva adlı bir köyde annesini kaybetmişti. Efendimiz dedesi Abdülmuttalib'in yanında kalmaya başlamıştı. Babadan yetim, anneden öksüz bir halde sekiz yaşında dedesi de dünyasını değiştirmişti. Efendimizi babadan, anneden, dededen mahrum kalmış bir halde dokuz amcasından birine verecekti. Bu amcaların içerisinde varlıklı olanlar, durumu iyi olanlar vardı ama durumu en zayıf olana Ebû Tâlib'e verdiler. Bunun iki sebebi vardır. Birinci sebep Ebû Tâlib fakir de olsa şefkatli ve merhametli bir adamdı. İkinci sebep ise Ebû Tâlib'in eşi Fâtıma binti Esed, merhametli ve şefkatli bir kadındı. Ebû Tâlib'in himayesine verilen varlık nûru Efendimiz, Fâtıma binti Esed'in ellerinde onun sıcak, yakın alâkasıyla, şefkat ve sevgi dolu nazarlarıyla büyümüştür. Bu mübarek kadın inci tanesi bu yetime annesini aratmayacak tarzda candan hizmet etmiş, şefkat ve merhamet nazarlarını üzerinden eksik etmemiştir. Efendimiz O'nun hakkında: “O benim annemdi. Kendi çocukları aç dururken önce benim karnımı doyururdu. Saçımı başımı tarar bir anne şefkati sıcaklığını benden esirgemezdi” buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimiz yirmi beş yaşında Hz. Hatice annemizle evleninceye kadar amcası Ebû Tâlib'in evinde kaldı. Daha sonra Ebû Tâlib hüzün yılı denilen bir zaman da vefat etti. Fâtıma binti Esed uzun yaşadı ve sonraki yıllarda Efendimize iman etti. Diğer Müslümanlar gibi Medine'ye hicret etti. Allah yolunda muhâcir olma saâdetini elde eden bu mübarek kadının birazda akıbetinden bahsetmek istiyorum. Efendimiz sürekli ilgi gösterir, ziyaretine gider, imkân varsa hediyeler götürür, halini hatırını sorar ve kendisine "O benim annemden sonra annemdir" diye hitap ederdi. Bir zaman geldi Fâtıma binti Esed hastalandı, durumu ağırlaştı. Efendimiz (a.s.) Hz. Ali'ye: “Ali annenin durumunda bir değişiklik olursa mutlaka bana haber ver dedi.” Efendimizin bu sözü üzerine bir gün Hz. Ali (r.a.) geldi: “Ya Rasulallah, Annemi kaybettik, annem dünyasını değiştirdi” dedi.
Vefat haberini alan Efendimiz çok üzülmüş, ağlamış, bugün annem vefat etti, diyerek acısını ifade etmişti. İki Cihan Güneşi Efendimiz bir vefakârlık örneği olarak o gün sırtından gömleğini çıkarıp Hz. Ali'ye (r.a.) verdi. Annesine kefen yapılmasını istedi.
Cenaze namazını da kendisi kıldırdı. Son bir sevgi işareti ve iltifat olarak kabrine indi ve yanı üzerine biraz uzandı. (Hâkim, Müstedrek, III,108) Bundan sonrasını gelin Hz. Ömer'den dinleyelim. Hz. Ömer (r.a.) diyor ki: “Kabristanlığa gittik, Efendimiz kimseyi beklemeden hemen kendisi kabrin içine girdi biz yukarıda bekliyoruz ama kabirden konuşma sesleri gelmeye başladı. Kabirde de Efendimizden başka kimse yoktu. İçerden fısıl fısıl konuşma sesleri geliyordu. Hz. Peygamber kabirde konuştuktan bir müddet sonra Hz. Ali'yi çağırmak için başını kaldırıldı o esnada gözleri semaya doğru dikildi ve Efendimiz gülümsemeye başladı. Hz. Peygamberin çok hüzünlü, üzüntülü bir anıydı. Ama Efendimiz (a.s.) gülümsüyordu. Cenazeyi defnettik, kabri kapattık, kabirden dönerken dedim ki: Ya Resulallah! başka cenazeler de yapmadığınız üç şeyi bu cenazede yaptığınız. Hz. Peygamber: “Ne yaptım Ey Ömer” buyurunca. Hz. Ömer (r.a.): “Birinci olarak elbisenizi kefen olarak kullanılsın diye verdiniz.” Efendimiz (s.a.): “O'nun benim üzerimde çok emeği var, belki Rabbim Peygamberin vücudunu bürüyen elbiseyi anneme şefaat etmede vesile kılar, rahmet etmede vesile kılar ümidiyle verdim” buyuruyor.
Hz. Ömer (r.a.): Peki Ya Rasulallah! Kabristanlığa gittiğimizde kabre girdiniz, sanki birisiyle konuşuyor gibi aşağıdan sesler geldi. Konuştunuz mu, bir şey mi okudunuz? Deyince. Efendimiz: “Evet, Münker ve Nekir aşağıda bekliyordu onlara annemi anlattım. Annemden sonraki annemi, sekiz yaşından yirmi beş yaşına kadar beni öz çocuklarından ayırmadığını, bana yetimliğimi hissettirmediğini, Müslüman olduğuna, güzel bir hanımefendi olduğuna şahitlik yaptım” diyor.
Hz. Ömer: Ya Resulallah! Peki Ali'yi çağırmak üzere başını yukarıya kaldırınca yüzünüz gülmeye başladı. Yani böyle acılı bir anda gülümsemeni de anlayamadım deyince. Hz. Peygamber (a.s.): “Evet, Ali'yi çağırmak üzere başımı göğe kaldırdım. Bir de ne göreyim, Sema binlerce melekle doluydu. Binlerce melek hazır bulunmuşlardı. Cebrail (a.s.): Fâtıma'nın cenazesinde hazır bulunmak için yetmiş bin melekle geldik deyince mutlu oldum, tebessüm ettim” buyuruyor.
Hz. Ömer (r.a.) gibi diğer ashâb-ı kiram da o güne kadar böyle bir şey görmemişlerdi. Merakla Efendimize: “Ya Resûlallah! Sizin bu kadına yaptığınızı başka hiçbir kimseye yapar iken görmedik” dediler. Fahr-i Kâinat Efendimiz ashâbının merakını gidermek üzere şöyle cevap verdi:
“O benim annemden sonra annemdi. Amcam Ebû Tâlib'ten sonra, bu kadıncağız kadar bana iyiliği dokunan bir kimse olmamıştır. Ona Cennet elbiselerinden giydirilsin diye gömleğimi kefen olarak giydirdim. Kabir hayatı kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir müddet kabrinde uzandım.” (İbn Abdi'l-Berr, el-İstiab, c. 1, s. 369-370)
Hz. Fâtıma binti Esed'in (r.anhâ) kabri üzerine toprak atıldıktan sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz sevgili annesi için şu duâyı yaptı:
“Allah sana merhamet etsin ve seni hayırla mükâfatlandırsın. Anneciğim! Allah sana rahmet etsin. Annemden sonra bana annelik yaptın. Kendin aç kalır beni doyururdun. Kendin giymez beni giydirirdin. En iyi nimetleri kendin yemez bana tattırırdın. Bunu da ancak Allah rızası için ve âhiret yurdunu umarak yapardın.
Allah ki, dirilten ve öldürendir. O hiç ölmeyendir. Devamlı diri olandır O.
Ey Allahım! Annem Fâtıma binti Esed'i affet. Kabrini genişlet. Ben Resûlünün ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için duâmı kabul buyur, ey merhametlilerin en merhametlisi olan yüce Rabbim!”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hacilarhabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.